Besteci Erik Satie öldüğünde kendini Araf’ta, başka ölülerin arasında ragtime dinleyerek elli dokuz yıllık hayatının en değerli anısını seçmeye çalışırken bulur. Öteki tarafa sadece bir anı götürmesine izin vardır. Chat Noir’da absent içtiği akşamlarımı; çağdaşları büyük besteciler Debussy ve Ravel’le, büyük sanatçılar Duchamp ve Man Ray’la dostluğunu mu; hayatının aşkı trapezci, model ve ressam “Biqui” (Suzanne Valadon) ile geçirdiği geceleri mi; müzikteki başarılarını ve düş kırıklıklarını mı alacaktır yanına? Yoksa Gymnopédies, Gnossiennesya da Armut Biçimindeki Parçalar isimli eserlerini mi?
Siz yanınıza hangi anınızı alırdınız?
Erik Satie’nin hayatından ayrıntılarla dolu bu eserde, biyografi ve roman arasındaki çizgi silikleşiyor. Satie’nin içdünyasını merak edenleri 20.yüzyıl başına taşıyan roman, Yusuf Eradam’ın Türkçesiyle bir solukta okunuyor.